Yaratıcılık duygusal bir süreçtir...

Yaratıcılık; bir kişilik özelliği, bir yetenek olarak belirlenebildiği gibi, duygusal bir süreç ve yaşam biçimidir. İnsanlar arası ilişkilerde, birçok olayda ve yaşam içinde karşılaştığımız pek çok durumda yaratıcılık gerekir.

Yaratıcılık; geliştirilebilir, sanatın herhangi bir alanıyla bunu yapmak mümkün…

Yaratıcılığın ortaya çıkmasında etkili olan, henüz çocuk yaşlardayken aldığı eğitim, yeteneğin keşfedilmesinde, çocukla etkin bir iletişim kurulmasında ve çocuğun kendisini tanımasında ve yetişkin olduğunda da geliştirilmesinde oldukça yarar sağlayacaktır. Dolayısıyla kendini daha iyi tanıyan insan, başarılı olamadıkları konularda da yaratıcılıklarını kullanarak başarılarını artırabilirler.

Hülya Gülay'ın objektifinden...

Duygu ile Aklın en iyi bütünleştiği sanat...

Hayatınızda düzensizliklerden rahatsızsanız ve hayatınızı güzelleştirmeyi sağlayacak estetik kişilik kazanmak istiyorsanız, sanat yoluyla ifade imkânı kazanarak ruh sağlığınıza yardımcı olabilirsiniz. Hızla değişen dünyaya ayak uydurabilmek ancak yaratıcı güçlerle donanmış bir kişilik geliştirmekle mümkün olabilir. Sanat yoluyla insanın kendi yeteneğini ölçmesi ve geliştirmesi sağlanabilir.

Fotoğrafı görsel bir iletişim formu/araç olarak kullanabilirsiniz. Eğitim sürecinde ele aldığı elemanlarla bilinçaltını boşaltır, ruhu dinginleştirir.

Değişim, gelişim ve dönüşüm için tercihiniz "Fotoğraf Sanatı" olsun...

Hülya Gülay'ın objektifinden...
Hülya Gülay'ın objektifinden...


En Çok Fotoğraflar Acı Veriyor...

Hiç fark ettiniz mi? Hep güzel anılarımızın ya da mutlu göründüğümüz anların fotoğraflarını çekeriz. Genelde de güleriz, gülmek isteriz. Gülemeyenlerimiz var elbet aramızda, onlar da "çiiizzz" diyerek gülermiş gibi yaparlar. Arkadaşlıklar, ilişkiler, dostluklar... Evlenirken çektirdiğimiz fotoğraflarda  da hep gülücükler dağıtırız. Peki, ya işler yolunda gitmezse, gözümüz görmek istemez onları hatta yırtıp atarız. Ya fotoğraftaki insan öldüğünde...

İşte en çok onlar acı veriyor!

Erdoğan Baysal


Fotoğraf bir terapi olabilir mi?

Fotoğrafın bir terapi olduğunu düşünüyorum. Ancak fotoğrafa yeni başlayanlara şu soruyu sormak isterim.

Neden fotoğraf?

Boş zamanlarınızı doldurmak için mi yoksa içinizdeki boşluğu doldurmak için mi?

Hülya Gülay'ın objektifinden...

Kötü görüntüler...

Hafızamızdaki kötü görüntüleri / anıları / bilgiyi silmek, tıpkı fotoğraf makinesinin belleğindeki beğenmediğiniz kötü / yanlış / sevmediğiniz görüntüleri silmek gibidir...

Hülya Gülay'ın objektifinden...


"Fotoğraf Felsefesi" bir düşünce sürecidir...


Düşünmek, düş kurmak, kurgu yapmaktır. Bu kurguyu sözcüklerle yaptığınızda roman ya da öykü, renklerle ve şekillerle yaptığınızda resim, taş ya da toprakla yaptığınızda heykel, ışığı kullanarak bir görüntü elde ettiğinizde fotoğraf olur.
Her ne yaratmak istiyorsanız düşünmek zorundasınız. Yaratmak sözcüğünü özellikle kullandım. Çünkü fotoğraf bir yaratma işlemidir. Yaratmak, düşünce gücünden yararlanarak yeni bir şey ortaya koymaktır. Yolda yürürken bir çiçeğin fotoğrafını çekmek ile çiçeğin üzerine konan kelebeği çekmek aynı şey değildir. Belki tanımlamak için ikisine de fotoğraf diyebiliriz ama fotoğraf sözcüğü bu tanımlamada öksüz kalır. Çünkü bir kelebeğe rastlamak olasılık hesabına göre ne derece mümkün olur. Saatlerce bir kelebeğin gelmesini beklemek zorunda kalabilirsiniz, belki de kelebeği kendiniz getirmek zorunda kalacaksınız. Başka bir örnek vereyim: Bir kara treni fotoğraflamak istiyorsunuz. Önce kara tren bulmanız lazım. Çünkü yolda yürürken karşınıza çıkmaz. Onu bulabileceğiniz bir yere gitmeniz gerekir; diyelim mi buldunuz. Peki, bu kara trenin merdivenlerine konmuş beyaz bir güvercini bulma olasılığınız nedir? Bence kesinlikle güvercini oraya getirmek zorundasınız. Hem de güvercine iyi bir model olma konusunda tembihlemeniz gerekir ki uçup kaçmasın! İşi çok ciddiye almanız ve emek vermeniz gerektiği kesin. Daha da ötesi bu görüntüyü zihninizde hayal etmeniz, onu yaşamanız, gerçek olabileceğine inanmanız lazım.
İşte bütün bu düşünce sürecine ben “Fotoğraf Felsefesi” diyorum. Fotoğraf tanımlamasını öksüz olmaktan kurtarıp onun bir felsefeye dönüşmesi gerektiğine inanıyorum. “Fotoğraf Felsefesi” bir düşünce biçimidir. Herkesin baktığı yerde bir başka ışık, bir başka renk görmek, bir başka duygu hissetmektir. Onun için fotoğrafı tanımlarken şöyle derim hep: “Fotoğraf bakmak ile görmek arasındaki farktır.” İşte bu fark sizin düşünme biçiminizdir. Bu düşünce biçimini yaşam biçimine çevirmek, elinizde fotoğraf makinesi olmadığı halde bile fotoğraf çekmeye devam etmektir. Şunu hiçbir zaman unutmayın ki muhteşem iki objektifiniz var. Gözünüzden geçen ışık beyninizin arka tarafında bir görüntüye dönüşürken, zihninizde sonsuz sayıda kadraj elde edebilirsiniz. Elde edeceğiniz görüntüler ne kadar mükemmel olursa siz de o kadar mutlu olursunuz. Farkındalık dediğimiz şey, ruhumuzun zamanın ve mekânın tam içinde olmasını sağlama yeteneğinden başka bir şey değildir. Elinizde bir fotoğraf makinesinin olması bu farkındalığı yaşamanıza yetmez ama onu bir sevgili gibi kolunuza takıp aşk yaşamanız, sizi Fotoğraf Sanatı’na doğru koşar adım ilerlemenizi sağlar…

Hülya Gülay'ın objektifinden...